İntraperitoneal Kemoterapi Prensipleri
- Doz- Etki İlişkisi
İlaçların intraperitoneal uygulaması karın boşluğunda yüksek bir lokal konsantrasyona ulaşmayı sağlar. Sitostatik etkili maddelerin konsantrasyon ve tabiki etkinliğinin yükseltilebilmesi aynı zamanda tedaviye cevabıda iyileştirmektedir. - Periton- Plazma Bariyeri
Bazı sitostatikler gibi molekül ağırlığı büyük olan ilaçlar karın boşluğunu kaplayan periton örtüsü tarafından yavaş bir şekilde emilir ve uygulama bölgesinde normalden daha fazla kalırlar. İlaçların kana geçişleri yavaş bir şekilde gerçekleşir ve karın boşluğundaki dokuların sitostatiklere maruz kalma süresi uzar. Bu yavaş rezorpsiyon sayesinde sadece kemoterapiye maruz kalma süresi uzamaz, aynı zamanda sistemik etki profilide düşer. Bu uygulama yönteminin intravenöz uygulamayla karşılaştırıldığında daha düşük zirve konsantrasyonlarına sahip olması ve buna bağlı olarak sistemik yan etki oranının düşüklüğü dikkat çeken avantajlarıdır. - Sitostatiklerin İntraoperatif Uygulanmasının Avantajları
Yalnız intraoperatif olarak uygulanan kemoterapi ile karın içinde homojen bir dağılım mümkün olabilir. Ameliyattan kısa süre sonra ortaya çıkan yapışıklıklardan dolayı postoperatif uygulanan ilaçların homojen dağılması imkansız hale gelmektedir. Bir diğer avantaj ise ameliyat sırasında yapılan anestezinin kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmaları çok büyük oranda azaltmasıdır. - İntraperitoneal Kemoterapinin Sınırları
Yukarda da açıklandığı gibi kemoterapotiklerin intrakaviter uygulamasında dokular lokal olarak kullanılan ilaçlara daha fazla maruz kalmaktadırlar(Yüksek Ekspozisyon). Yüksek konsantrasyon gradyentinden dolayı bu maddelerin peritona ve kapillerler üzerinden kana geçişleri hızlanmaktadır. Ancak buna rağmen bu ilaçların ulaşabildiği en fazla doku derinliği 1.5 mm’ yi geçmemektedir. Derin doku katmanlarında bu yüksek konsantrasyonlar gözlenmemektedir. Bunun anlamı, sitostatiklerin yalnız çok küçük tümöral dokulara gerektiği kadar etki edebilmesidir. Büyük tümoral dokularda bu konsantrasyon avantajının beklenmesi mümkün değildir. Buna göre doku derinliği 2 mm’ ye kadar olan tümöral yapılar ve mikroskobik olarak görülebilen tümör hücre yığınları bu tedavi yöntemi için ideal bir hedef olarak görülmektedir.Bir diğer sorun ise yapışıklıklara bağlı olarak ilaçların karın boşluğunda homojen bir şekilde dağılamamasıdır. Birçok hastanın daha önceden ameliyat edilmiş olması bu tür yapışıklıkların az veya çok beklenmesi gerektiğinin bir göstergesidir. Bu durum sitostatiklerin eşit olarak dağılmasını engelleyerek yapışıklıkların bulunduğu bölgelerde daha düşük, diğer bölgerlerde ise daha yüksek bir kemoterapi maruziyetine neden olur. Hatta tekrarlanan sitostatik uygulaması sonucu oluşan enflamasyon reaksiyonu adezyonları daha da artırır. Bu da bu ilaçların dengeli dağılımını daha da kısıtlar, hatta imkansız hale getirebilir. Yalnızca intraoperatif veya erken postoperatif sitostatik uygulamasında intraperitoneal homojen bir dağılım beklenebilir.
Çeviri: Gürkan Köylü
Asistan Doktor
Onkolojik Cerrahi Bölümü